top of page
Ara

Tevhidin Kısımları

  • dilaraozdemiir
  • 8 Tem 2016
  • 6 dakikada okunur

Rubûbiyyet Tevhîdi:

Rubûbiyyet, Allâh’u Teâlâ’nın “Rabb” ismine nispet edilen bir kelime olup, Rabb’lık demektir. Rabb kelimesi lügatte: “Mürebbi/ terbiye edici, malik/mülk ve iktidar sahibi, seyyid/efendi, müdebbir/ yönetici, vali/idareci, mun’im/nimet verici, mütemmim/ tamamlayıcı, kayyim/yönetici” gibi mânâlara gelir. Tevhîd: “Birlemek, bir kılmak” demektir. Rubûbiyyet tevhîdi ise: “Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı fiillerinde birlemektir.” Rabbimiz Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a mahsustur.” (Fatiha: 1/2)

“Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi (olan Allâh) azîzu’l-gaffârdır (üstündür, çok bağışlayıcıdır).” (Sad: 38/66)

“(Allâh) Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde O’na ibâdet et ve O’na ibâdette kararlı ol. Hiç O’nun adaşı (dengi ve benzeri) olan birini biliyor musun?” (Meryem: 19/65)

Rubûbiyyet tevhîdi, Allâh’u Teâlâ’nın yaratan, yaşatan, yöneten, idare eden, hüküm veren, işleri dengede tutan, rızık veren, dirilten, öldüren… Olduğunu tasdik ve ikrar etmektir. Nitekim O, şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allâh’tır. İyi bilin ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allâh ne yücedir!” (Araf: 7/54)

“De ki: ‘Kimdir sizi gökten ve yerden rızıklandıran? Kimdir kulaklarınızı ve gözlerinizi yaratan? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran. Kimdir bütün işleri çekip çeviren, kâinatı yöneten. ‘Allâh!’ diyecekler. De ki: O hâlde, Allâh’a karşı gelmekten sakınmayacak mısınız?” (Yunus: 10/31)

“Hüküm vermek yalnızca Allâh’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir.” (Yusuf: 12/40)

Kâinatta Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın dilediği şey olur, dilemediği şey olmaz. Semada/göklerde ve arzda/yerde olan her şey ve herkes O’nun mahlûku/yarattığı kuludur. O’nun izni olmadan hiçbir şey yapamazlar ve isteyemezler. Kâinatın tasarrufu O’nun elindedir. O’nun hükmü ve egemenliği altındadır. Nitekim O, şöyle buyurmaktadır:

“Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülk-ü tasarrufu Allâh’a aittir. O, dilediğine azâb eder, dilediğini de bağışlar. Allâh, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Mâide: 5/40)

Ulûhiyyet Tevhîdi:

Ulûhiyyet: “İlahlık” demektir. İbâdet edilerek itaat edilen “ma’bûd” anlamındaki ilâh kelimesinden türemiştir. Tevhîd: “Birlemek, bir kılmak” demektir. Ulûhiyyet tevhîdi ise: “Kulların kendi fiillerinde Allâh Subhânehu ve Teâlâ’yı birlemeleridir.” Yani ibadette Allâh’u Teâlâ’yı birlemektir. Bu sebeble bu tevhîde “tevhîd-i ibâde/ibadet tevhîdi” de denilir. İlâhımız Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Senden önce hiçbir rasûl göndermedik ki ona: ‘Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibâdet edin’ diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya: 21/25)

Ulûhiyyet tevhîdi, Allâh’u Teâlâ’nın hak ve gerçek ilâh olduğuna, O’ndan başka ibâdeti hak eden ilâh bulunmadığına ve O’nun dışındaki tüm ilâhların batıl ve sahte olduğuna kesin olarak inanmaktır. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Bu böyledir. Çünkü Allâh hakkın tâ kendisidir, onu bırakıp da taptıkları ise bâtıldır. Şüphesiz Allâh çok yücedir, çok büyüktür.” (Lokman: 31/30)

Ulûhiyyet tevhîdi, ibâdeti, inkıyâdı/boyun eğmeyi ve mutlak itaati sadece O’na tahsis etmek; kim olursa olsun hiçbir kimseyi hiçbir şeyde O’na ortak etmemektir. Namaz, oruç, zekât, hac, zebh/kurban, nezr/adak, dua, istiane/yardım isteme, istiâze/sığınma, tevekkül, havf/korku, reca/ümit, muhabbet/sevgi, inâbe/tevbe ve yöneliş, haşyet/saygı ve korku, tezellül/huzurunda kendini küçük görme ve hüküm istemek gibi görünen ve görünmeyen hiçbir ibâdeti O’ndan başkasına yapmamaktır. Tüm ibâdet çeşitleriyle sevgi, korku ve ümitle sadece Allâh’a ibâdet etmektir. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Allâh’a (tevhîd üzere) ibâdet edin ve ona hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayın.” (Nisâ: 4/36)

“De ki: Şüphesiz benim namazım da, diğer ibâdetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allâh içindir.” (Enam: 6/162)

Ulûhiyyet tevhîdi, İslâm Dini’nin başlangıcı ve sonudur; zâhiri/dışı ve bâtınıdır/içidir. Nebîlerin/peygamberlerin ilk ve son çağrısıdır. Bu tevhîdin teşekkülü için nebîler gönderilmiş, kitâblar indirilmiştir, cihâd kılıçları çekilmiştir. Bu tevhîde istendiği gibi îmân edenler mü’min olarak isimlendirilmiştir. Bu tevhîde îmân etmeyenler veya eksiği olanlar kâfir olarak isimlendirilmiştir. Nitekim Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun, biz her ümmete: ‘Allâh’a kulluk edin ve tâğûttan kaçının’ diye bir rasûl gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allâh hidâyet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık (hükmü) hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da (tevhîdi) yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.” (Nahl: 16/36)

İsim ve Sıfât Tevhîdi:

İsim: “Kur’ân ve Sünnet’te Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın zatını ifâde etmek için kullanılan kelimedir.” Sıfât: “Kur’ân ve Sünnet’te Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın vasıflarını ifâde etmek için kullanılan kelimedir.” Tevhîd: “Birlemek, bir kılmak” demektir. İsim ve sıfât tevhîdi ise: “En güzel isimlerin ve en kâmil sıfâtların Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya ait olduğunu tasdik ederek, O’nu, bu isim ve sıfâtlarında birlemek” demektir. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“En güzel isimler Allâh’ındır. O halde O’na o güzel isimleriyle dua edin. O’nun isimleri hakkında yanlış yola sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (Araf: 7/180)

“Kötü sıfâtlar ahirete inanmayanlara aittir. Mesel-i A’lâ/en yüce sıfâtlar ise Allâh’ındır. O, Azîz (mutlak güç sahibidir) ve Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).” (Nahl: 16/60)

O’nun isim ve sıfâtları bütün kemâl sıfâtlara sâhib ve her türlü noksan sıfâtlardan beridir. O, bu özelliğiyle bütün varlıklardan ayrılır ve eşsizdir. O’nun zatı diğer zatlara benzemediği gibi sıfâtları da aynı şekilde başkalarının sıfâtlarına benzemez. Çünkü O’nun eşi dengi ve benzeri olabilecek hiçbir varlık yoktur. O, yarattığı mahlûkata kıyâs edilemez. Allâh Tebâreke ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şura: 42/11)

“O’nun hiçbir dengi yoktur.” (İhlâs: 112/4)

Allâh’u Teâlâ’nın, kendi zatı hakkında söyledikleri ve Rasûlü’nün Âlemlerin Rabbi hakkında beyan ettikleri geldiği gibi kabul edilir ve haber verilen hiçbir sıfât inkâr edilmez. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“Kim Allâh’a ve Rasûlüne isyân eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allâh onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azâb vardır.” (Nisa: 4/14)

İsim ve sıfâtlar tevkifi/vahye dayalı olup, aklın hiçbir dâhili yoktur. Bu isim ve sıfâtların mânâları bilinmekle birlikte keyfiyetleri ve hakikatleri mahlûkat/yaratılmış olanlar için gaybtir/bilinmezdir. Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“Bilgice Allâh’ı kavrayamaz (anlayamazlar).” (Taha: 20/110)

“Hakkında kesin bilgi sâhibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ: 17/36)

Bu sebeble Allâh Azze ve Celle’yi Kur’ân ve Sünnet’te geçen sıfâtlarıyla tanımak ve bu isim ve sıfâtları sınırlandırmamak esastır. Hepsine hiçbir tahrif/bozma ve çarpıt­ma, hiçbir tatil/işlevsiz kılma, hiçbir tekyif/keyfiyet iza­fe etme, hiçbir temsil/denk ve benzer tanıma olmaksızın îmân edilir.

Allâh Azze ve Celle’nin Kur’ân ve Sünnet’te bildirilen tüm isimlerine îmân etmek farzdır. O’nun kendisinden başka ilâh bulunmayan el-Ahad olduğuna, daimi bir hayat sâhibi el-Hayy olduğuna, kendisinden önce hiçbir şeyin var olmadığı el-Evvel olduğuna, hiç yok olmayacak el-Bâki olduğuna, kendisinden sonra hiçbir şeyin bulunmayacağı el-Âhir olduğuna, hiç bir şeye ihtiyaç duymayan es-Samed olduğuna, eksik ve noksanlardan uzak el-Kuddûs olduğuna, zatında, sıfâtlarında ve fiillerinde mükemmel olan es-Selâm olduğuna, tüm mahlûkatı kuşatan el-Muhit olduğuna, her şeyi hakkıyla gören el-Basir olduğuna, her şeyi hakkıyla işiten es-Semî’ olduğuna, her şeyden haberdar el-Habîr olduğuna, her şeyi hakikatiyle bilen el-Alîm olduğuna, dilediğini dilediği zaman yapmaya gücü bulunan el-Kadîr olduğuna, her istediğini yapacak surette gâlib olan el-Kâhir olduğuna, dilediğini zorla yaptırtan el-Cebbâr olduğuna, gücünü her daim koruyan ve yok olmayan el-Kayyum olduğuna, kuvveti sonsuz, mağlup edilemeyen el-Aziz olduğuna, kendisinden başka yaratıcı olmayan el-Hâlık olduğuna, yerleri ve gökleri ve de ikisi arasındakileri misilsiz yaratan el-Bedî’ olduğuna, mahlûkatın mutlak hükümdarı el-Melik olduğuna, tek hükmetme yetkisine sâhib el-Hâkim olduğuna, mutlak adalet sahibi el-Adl olduğuna, tesbih ve tenzih edilen, acizlik ve eksikliklerden uzak olan es-Subbuh olduğuna, azamet ve ikram sahibi olan Zu’l-Celâli ve’l-İkrâm olduğuna, hamd edilmeyi hak eden el-Hamîd olduğuna, kullarına sevgi ve şefkat, merhamet, lütuf ve rahmet sahibi olan er-Rahmân ve er-Rahîm olduğuna, mahlûkatın ihtiyaç duyduğu şeyleri onlara bol ve geniş olarak veren er-Rezzak olduğuna, kullarının tevbelerini kabul eden et-Tevvâb olduğuna, yücelik ve azamette kendisine karşı çıkan azgın varlıkların bellerini kırıp güçlerini yok eden el-Mutekebbir olduğuna, hesabı en çabuk gören Serihu’l-Hisâb olduğuna, zalimlerden ve tâğûtlardan intikam alan Zu’l-İntikam olduğuna, hak edenlere şiddetli şekilde azâb eden Şedidu’l-İkâb olduğuna îmân etmek farz olduğu gibi Kur’ân ve Sünnette geçen diğer isimlerine de îmân etmek farz olup, îmânın bir gereğidir.

Allâh Subhânehu ve Teâlâ’nın hayat, evvel, âhir, ilim, semi, basar, kudret ve kelâm gibi sıfâtlarına îmân etmek farz olduğu gibi, uluvv, istiva, nüzul, nefs, yed, vech, ayn, gazab ve rıza gibi keyfiyetsiz sıfâtlarına da îmân etmek farzdır. Nitekim her türlü eksiklikten münezzeh olan Rabbimiz Allâh Azze ve Celle, zikredilen bu sıfâtlarına dair şöyle buyurmaktadır:

“Allâh, (o Allâh’dır ki) O’ndan başka ilâh (ibâdet edilmeye hak eden) yoktur. O, Hayy’dır (daim hayat sâhibidir), Kayyûm’dur (zatıyla ve kemaliyle kaimdir).” (Bakara: 2/255)

“O, Evvel ve Âhirdir. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hadîd: 57/3)

“Muhakkak ki Allâh, her şeyi çok iyi bilendir.” (Tevbe: 9/115)

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. Semî’dir (işitendir), Basîr’dir (görendir).” (Şura: 42/11)

“(Bütün) Mülk elinde bulunan Allâh ne yücedir. O, her şeye hakkıyla kadirdir (gücü yetendir).” (Mülk: 67/1)

“Eğer müşriklerden biri, senden ‘emân isterse’, ona emân ver; ta ki Allâh’ın kelâmını dinlemiş olsun.” (Tevbe: 9/6)

“Onlar üstlerindeki rablerinden korkarlar.” (Nahl: 16/50)

“Rahman Arşa istiva etti.” (Taha: 20/5)

“Rabbiniz kendi nefsi üzerine rahmet i yazdı.” (Enam: 6/54)

“(Allâh) Dedi ki: Ey İblis, iki elimle yarattığıma (Âdem aleyhisselâm’a) seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (Sad: 38/75)

“Ancak celâl ve ikrâm sâhibi Rabbinin yüzü bâkî kalacaktır.” (Rahman: 55/27)

“Gözlerimizin önünde akıp gitmekteydi. (Kendisi ve getirdikleri) İnkâr edilmiş olana (Nûh’a) bir mükâfat olmak üzere.” (Kamer: 54/14)

“Allâh onlardan râzı olmuş, onlarda Allâh’tan râzı olmuşlardır.” (Beyyine: 98/8)

“Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allâh’tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allâh’ın âyetlerini inkâr etmelerinden ve (gönderilen) nebileri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) Bu, isyân etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi.” (Bakara: 2/61)

Bu sıfâtları Allâh ve Rasûlü bildirdiği için onları kabul ederek, keyfiyetini/nasıllığını sormamak ehl-i sünnet olmanın bir gereğidir. Allâh ve Rasûlünün bildirdiği sıfâtlarda hiçbir zaman teşbih/ benzetme ve tescim/cisimlendirme yoktur. Bunlara geldiği gibi, teşbih ve tescimden uzak bir şekilde îmân etmek gereklidir.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Tağut Nedir?

Arabça bir kelime olan “tâğut”: “T-ğ-y” kök harflerinden türemiş olup, tekil ve çoğul, dişil ve eril olarak kullanılan bir cins isimdir....

 
 
 
İlah Ne Demektir?

Hamd ve hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya mahsustur. İlâh kelimesinin kökü konusunda -ezhâr olan- iki görüş vardır. Birinci görüşe göre:...

 
 
 

Comentários


Featured Posts
Recent Posts
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Black Square
  • Twitter Black Square
  • Google+ Black Square
bottom of page